Çocukken ismimle pek
barışık değildim. Babamın arkadaşları sorarlardı ya bana, ya da babama “İsmi ne bu çocuğun?” diye. Elvan deyince, önce bi sağlam
gülerlerdi. Sonra da, “Cemal Usta çocuğa niye bu ismi verdin, kız ismi bu yahu.
İlerde çok sıkıntı çeker bak.” derlerdi. Ben de içten içe babama kızardım başka isim mi
bulamadın diye. Sonraları alıştım tabi, çok dalgasını geçtim babamla “Eski
sevgilinin adı değil mi” diye. Hatta başıma çok da enteresan işler gelmedi değil.
Mesela, liseye ilk kayıt olduğumda yoklama listesine kız olarak kaydedildim
idari bir hata ile. Sonra Gençlik Bayramında Ankara’ya il temsilcisi olarak
gönderilecek oldum, otelde bayan arkadaşlarla aynı odayı ayarladılar; sonradan
düzeltildi tabi durum. Lisede resim yarışmasına katılacak oldum, dereceye
girince bayram töreninde ödülü valinin elinden alırken, valinin “Bu mu Elvan!?”
deyişini unutamam. Sebebini sonradan anladım tabi, ödülü anneme hediye ettim. Üniversiteyi
kazanacak oldum. Nerden buluyorlarsa iletişim bilgilerini; sanırım Ankara’daki
bütün kız yurtları bizim dükkânı arayıp “Kızınızı bizim yurdumuza kaydetmek
ister misiniz? Yurdumuz şöyle güvenli, böyle güvenli.” demiştir herhade. Babam
da cevaben “Olur ama sonradan geri göndermeyeceksiniz.” deyip, durumu
açıklardı. Başladık okula. İlk ders Türkçe – Yazılı Anlatım dersi. Anfideyiz,
üç sınıfı birleştirmişler, hocayı bekliyoruz. Kimse kimseyi tanımıyor tabi.
Kimileri sohbet ediyor, tanışmışlar. Ben de ön sıralarda bir yerde tek başıma
oturuyorum. Neden sonra daha sonradan yakın arkadaş olduğumuz Velittin geldi
yanıma.
“Abi sen doğru
sınıfta olduğuna emin misin?” diye sordu. Ben de şaşkın;
“Evet, duvardaki kâğıtta
burası görünüyor.”
“İyi de, bende
sınıf listesi var. Arkadaki arkadaşlarla baktık, hepimizin ismi var listede, sen
yoksun. Deminden beri senin dedikodunu yapıyoruz kim bu angut diye.” O kadar da
açık sözlüydü.
“Emin misin?”
“Evet abi, baksana
listeye bi.”
“Ee burda işte,
Elvan.”
Velittin’in dönüp
bir bakışı var, unutmam.
“Abi kusura bakma
ya, ben bu ismin sen olacağını düşünemedim.”
O şaşkın, bense
alışkın olduğum bir durumun tekrarını yaşıyordum. Sonradan çok yakın arkadaş
olduk, bana Elvan Dalton derdi; onun hikâyesini de bir sonraki yazıda anlatırım.
Üniversiteye
başladığım ilk zamanlarda yurtlarda yer olmadığından bir süre tayzemlerde
kaldım. Hayatımda ikinci annem dediğim teyzem, ikinci babam dediğim dayım,
üçüncü kardeşim dediğim kuzenimle birlikte birkaç ay geçirdim. Neden sonra
yurtlarda yer açılmaya başladı ve yurda taşındım.
Bu isim konusuna
bir çare bulmam gerekiyordu. Bir de burada milletin diline düşmemem gerekti. Ne
yapsam diye düşünürken bir hinlik geldi aklıma. Başka bir isim kullanacaktım.
O gün yapacak bir
işim yoktu; akşama kadar yurtta tek başıma vakit geçirip kitap okudum. İlk
tanıştığım kişi yanılmıyorsam Necat’tı. İsmimi sormuştu hiç beklemediğim bir
anda. Farklı bir isim söyleyeceğimi düşünmüştüm ama ne isim olacağını
düşünmemiştim. Soru dank diye gelince;
“E.. Levent” deyiverdim.
Nereden geldi aklıma bilmiyorum, ama takma adım buradan gelir.
Aylarca gerçek
ismimi kimse bilmedi yurtta. İlk zamanlar kendime yabancılık çektim. Beni
çağırıyorlardı, cevap vermiyordum falan. Okulda Elvan, yurtta Levent oluyordum.
İsmime göre hal ediniyordum kendime, neden sonra ikisine de alıştım. Asıl ismimin
oraya çıkışını da bir sonraki yazıya bırakayım; zor bir gün olmuştu. Yine de
sonuçta Elvan’ı da sevdim Levent’i de. Hatta yurt dışında yaşamaya başladıktan sonra,
Elvan cok daha rahat oldu. Üstüne telaffuz zorluğu çekenler için ikinci adlarım
da oldu. Allen de Levy de Elvan da Levent de; hepsi benim. Kim hangisini
severse onu kullansın; Mühim olan insan olmak ne de olsa..
Bir sonraki yazıya
kadar sevgiyle kalın.
Levy
No comments:
Post a Comment